Kuşaklar Arası Travma ve Partner Seçimlerimiz
Kl. Psk. Gizem Akcan
Yanlış çocuk yetiştirme stillerinin çocukların özneliğini veya birey oluşunu yok sayarak disosiyasyona yol açtığı ve bu yanlış çocuk yetiştirme stilleri neticesinde meydana gelen "travmatizasyon" ve "reviktimizasyon" süreçlerinin uzun dönemde sindirilmekte zorlanılan, kronik ve dirençli ruhsal etkilere yol açtığı bilinmektedir. Nötralize edilmekte, sindirilmekte ve başa çıkılmakta güçlük çekilen travmalardan biri olan cinsel istismarın, entegrasyonun kaybolması, bilinçte boşluklar, depresif ve disosiyatif belirtiler gibi birçok psikopatolojik duruma yol açtığı görülmektedir.
Reviktimizasyon süreçleriyle ilgili düzenlenen araştırmalarda, erken yaşlarda maruz kalınan kronik cinsel istismar yaşantılarının, "cinsel açıdan reviktimizasyona" yol açtığı görülmektedir. Travma mağduru bireylerin maruz kaldıkları eleştiriler, çift mesajlar veya duyarsızlıklar bireyleri disosiyete etmekte ve travmatik durumları bilinçli olarak değerlendirmelerine engel olarak yetişkinlik döneminde tekrar mağduriyet yaşama risklerini artırmaktadır.
Travmatik deneyimlerin psikopatolojik etkilerinin kuşaklararası devam ettiği görülmektedir. Öztürk, ebeveynlerin travmatik deneyimlerini yanlış çocuk yetiştirme stilleri aracılığıyla kendi çocuklarına uyguladıklarını belirtmekte ve bu durumu, "kuşaklararası travma geçişi" olarak adlandırmaktadır. Travmatize bireylerin olumsuz yaşam olaylarından sonra daha savunmasız ve kontrol edilebilir hale geldikleri ve bu nedenle de tekrar travmatize olmaya açık oldukları savunulmaktadır.
Öztürk'e (2021) göre ailenin işlevsiz yapısı, ebeveynlerin sınırlar, bağlanma, güven, iletişim, özerklik gibi konularda başarısızlığa yol açabilmekte ve bu başarısız yapının sonucu çocukta psikopatoloji oluşumuna yol açabilmektedir. İşlevsel olmayan ailelerde, ebeveynler arasındaki gerçek dışı bir ilişki, yanlış karşılıklılık anlamına gelir.
Öztürk, günümüz toplumunun olumlu ebeveynlik tarzını "Yönlendirici Mod" olarak, "Doğal ve Rehber Ebeveynlik Tarzı" olarak tanımlamakta ve bu tarzdaki ebeveynlerin daha bilge bir kişilik yapısında olduğundan bahsetmektedir.
Bu ebeveynlik tarzını benimseyen bireyler, insancıl idolleri benimserler, çocuklarını severler, güvenirler, korurlar ve yol gösterirler.
Aynı zamanda, doğal ve yol gösterici ebeveynlik tarzında "kurban" yoktur ve ebeveynler pozitif bilgi ve deneyimlerini sonraki kuşaklara aktararak empati kurabilen, çevresiyle ilişki kurabilen, doğayı seven, savaşa ve şiddete karşı olan çocuklar yetiştirirler.
Kuşaklararası patolojinin aktif olarak kurbanlara; pasif şekilde de kurban dışındaki kişilere-ailenin tamamına- belirli oranda aktarıldığı savunulmaktadır.
Bunların yanı sıra, yanlış çocuk yetiştirme stilleri nedeniyle kronik çocukluk çağı travmalarına maruz kalan kurban rolündeki bireylerin bakım verenleri ile güvensiz bağlanma kurdukları savunulmaktadır.
Güvensiz bağlanmanın en uç formu "istismarcıya bağlanma"dır. Çocukluk yıllarında bağlanma olgusu kaçınılmazdır ve temel bağlanma unsuru olan ebeveynleri tarafından istismara uğrayan bireylerde istismarcıya bağlanma görülür.
Herman, sistematik ve tekrarlayıcı şekilde psikolojik travmaya maruz kalmanın, kurbanın benlik duygusunu yok ederek tutsağın bedeninin ve bedensel işlevlerinin kontrolünü ve onların özerklik duygusunu yok ettiğini savunmaktadır.
Ebeveyn Sadakatsizliğinin Nesiller Arası Aktarımı
Bowen (1978), sistemdeki her ailenin aile üyesinin davranışlarını, değerlerini, inançlarını ve iletişim tarzlarını belirleyen bazı amaçları olduğunu belirtmiştir.
Aile sisteminin davranış, tutum ve görüşlerinin nesilden nesile aktarıldığı bilinmektedir.
Bowen'in teorisine göre, bir üçgendeki kalıplar, temalar ve pozisyonlar (roller), ebeveynden çocuğa projeksiyon yoluyla nesilden nesile aktarılır.
Bu nedenle, köken aile deneyimleri, yetişkin çocukların romantik ilişkiler hakkındaki inançları üzerinde zorlayıcı olabilir ve ebeveynlerinin hatalarını yetişkinlikte tekrarlayabilirler.
İşlevsel olmayan bir yapıya sahip olan istismarcı-kurban ilişkisinde herkesin hem kurban hem de mağdur konumunda yer aldığı ve bu nedenle de travmaların ve psikopatolojilerin kuşaktan kuşağa geçiş yaptığı düşünülmektedir.
Yani, çocukluğunda ailesi tarafından kurban edilen kişilerin yetişkinlikte istismarcıya dönüşebildiği söylenebilir.
Bir başka ifadeyle ise, patolojik ailelerin hem kendi öz çocuklarını travmatize ve disosiyete ettikleri, hem de dışarıdan gelen diğer travmalara karşı onları koruyamadıkları, hatta bu anne-babaların evlatlarına kendilerini nasıl koruyacaklarını da öğretemedikleri dikkat çekmektedir.
Dolayısıyla ebeveyn davranışlarının etkisinin yetişkin çocukların romantik ilişkilerini şekillendirdiği söylenebilir.
Çocukların ebeveynlerinin sadakatsizliğinden, bu durumun kabul edilebilir olduğuna dair mesajlar almaları ve bu iletişimleri içselleştirmeleri dikkat çeker.
Benzer şekilde, sosyal öğrenme teorisi, ebeveynlerin çocuklarla doğrudan veya dolaylı olarak eylemleri aracılığıyla iletişim kurabileceğini; onlara model olduğunu göstermektedir (Bandura, 1986).
Bowen (1978), sistemdeki her ailenin aile üyesinin davranışlarını, değerlerini, inançlarını ve iletişim tarzlarını belirleyen bazı amaçları olduğunu belirtmiştir.
Aile sisteminin davranış, tutum ve görüşlerinin nesilden nesile aktarıldığı bilinmektedir.
Murray Bowen tarafından ilk olarak kullanılan ve aile bilgilerinin en az üç nesil boyunca organize edilmiş hali olan genogramlar, bireylere kök ailelerinden aktarılan psikolojik, duygusal ilişkileri, davranış kalıplarının kuşaklar arası bir haritasıdır. Bireylerin bugünkü süregelen ilişki kalıplarının nesiller boyunca nasıl aktarıldığını bireylerin gözü önüne sermektedir.
Isobel ve meslektaşları (2020), nesiller arası travmayı, ebeveyn travmalarının, kişilerarası ilişkiler, aile dinamikleri ve topluluk grupları aracılığıyla karmaşık yollar aracılığıyla, orijinal travmayı yaşamadan veya maruz kalmadan ikinci nesilleri etkileyen, çocuklarına aktarılması olarak tanımlamıştır.
Ayrıca ebeveyn ilişkilerinin kalitesi, çocukların romantik ilişkilerinde ve evliliklerinde davranışlarını, duygu ve düşüncelerini etkilemektedir. Çocuklar aile düzenlerinde sadakatsizliğe tanık olduklarında, aynı kalıpları tekrarlayabilir ve sadakatsizlik yapabilirler (Lusterman, 2005). Platts ve meslektaşları (2008), bireylerin kök ailelerinde işlevsiz ebeveynlik duygusu nedeniyle başkalarına karşı olumsuz görüşlere sahip olabileceğini bildirmiştir. Başkalarının ilişkilerde kötü niyetleri olduğunu ve güvenilir olmadıklarını düşünürler, bu yüzden romantik bir ilişkide çıkmaktan ve aldatılmaktan korkarlar.
Aldatma olasılığı en yüksek olan bireyler, ebeveyn sadakatsizliği yaşadıklarını bildirmiştir (Weiser ve ark., 2017). Araştırmacılar, birçok çocuğun ebeveyn sadakatsizliği nedeniyle dürüstlük ve güven ile ilgili sorunlar yaşadığını bulmuşlardır. Dahası, kızgınlık, utanç ve endişe yaşarlar. Çoğu insanın yetişkinlikte ebeveynlerinin hatalarını tekrarlamaya mahkum olduklarına inanıldığı bilinir.
Travmatize bireylerin olumsuz yaşam olaylarından sonra daha savunmasız ve kontrol edilebilir hale geldikleri ve bu nedenle yeniden travmatize olmaya daha açık oldukları savunulmaktadır (Öztürk, 2020b). Ebeveyn sadakatsizliği yaşayan, aldatan ebeveynle özdeşleşen, ilişkilerden kaçınan, aldatıldığı veya boşandığı için ilişkilere olan güvenini kaybeden ve bir ilişkiye başlama konusunda daha olumsuz ve dikkatli olan çocuklar (Walker & Ehrenberg, 1998).
Sosyal öğrenme teorisi, bireylerin kişisel deneyimlerine ve diğer bireylerin, özellikle de ebeveynlerinin gözlemlerine dayanarak belirli davranışların kabul edilebilirliği ve arzu edilebilirliği hakkındaki bilgileri kodladıklarını desteklemektedir (Bandura, 1986).
Bu teoriye göre, ebeveynlerin ilişkileri, çocuklara romantik ilişkilerin nasıl geliştirileceğini ve sürdürüleceğini modellemektedir. Örneğin, bir çocuk aldatılmasına rağmen daha mutlu, daha tatmin edici bir ilişkiye sahip olan ebeveynini gözlemlerse, aldatma davranışı olumlu olarak güçlendirilmiş ve normal olarak algılanabilir. Buna göre, yetişkinlikte, bireyler menşe ailesinden öğrenilen romantik ilişkiler hakkında karmaşık şemalar oluştururlar (Bryant & Conger, 2002).
Bandura'nın teori perspektifinden bakıldığında, kızlar annelerini model alır ve erkekler babalarını model alır, böylece romantik ilişkilerinde benzer rollere sahip olabilirler.
Dahası, ebeveynlerine kızgın olmalarına rağmen, ebeveynleri gibi davranırlar. Bir çocuk babasının annesini aldattığını tecrübe ederse, babasına kızgın olmasına rağmen eşlerini aldatabilir.
Kızlar açısından, annelerinin aldattığını ve annelerine kızgın olmalarına rağmen hala babalarıyla ilişki içinde olduklarını tecrübe ederlerse, babalarını seven eşler seçebilirler ve romantik ilişkilerinde anneleriyle benzer bir role sahip olabilirler ve aynı hataları anneleriyle de yapabilirler.
Özetle, ebeveynlerini model alırlar ve aile kalıpları sosyal öğrenme teorisi nedeniyle normal olarak algılanabilir.